Ruhun Olduğunu Biliyorum:Lexus LFA
Lexus LFA
Lexus LFA’daki V10 motor, maksimum devire sadece 0.6 saniyede çıkıyor.Bu gerçekten hızlı. Mühendisler bu nedenle araca dijital devir saati eklemişler çünkü geleneksel devir saati buna yetişemezdi…
Toyota, mükemmel yol tutuş için ağırlığın yüzde 52’sinin arka aksta olması gerektiğini söylüyor. Bu yüzden LFA’nın radyatörleri ve aküsü arkada bulunuyor. Bir de silecek suyunun deposu burada…Tek kavramalı sıradan bir vites kutusuna sahip. Geçişler yavaş ve can sıkıcı. Fakat her vites değiştirdiğinizde sanki kaslı bir adamın arkanızdan sertçe vurduğunu sanıyorsunuz. Hem de bir çekiçle. İşte bu, sürücüye gerçek bir yarış otomobili kullanıyormuş gibi hissettiriyor.Karoseri sıradan görünebilir ama aslında eşsiz bir aerodinami var. Kısa zaman önce Kaliforniya’dan geçerken Willow Springs’te keşfettiğim üzere, ne kadar hızlı giderseniz o kadar fazla yol tutuş sağlıyor.
Motorun hırıltılarını direkt olarak kokpite taşıyan bazı ses tüpleri bulunuyor. Aynı zamanda bagajda en yakın Japon/Avrupa füzyon mutfağının nerede olduğunu söyleyen bir kadın da var. LFA’yı gerçekten çok seviyorum. Hem de o kadar çok ki onu kullandığım en iyi otomobil olarak tanımlıyorum.Doğal olarak bu Hammond ile May’in yüksek sesle alay etmelerine yol açtı. Bunun en büyük nedeni 359.590 sterlinlik İngiltere fiyatıydı. Bu, daha teknik bir araç olsa da neredeyse bir Nissan GT-R’ın beş katı kadar pahalı demek; Diğer yandan bu otomobil bir Ferrari 458’den veya bir Mercedes SLS’ten de daha pahalı. İşte bu adamların tartıştıkları nokta, aptalca fiyatıydı.Ama yanılıyorlar. LFA’nın çok pahalı olduğunu söylemek, 100 milyar sterlinin Mona Lisa için çok fazla olduğunu söylemekle aynı şeydir.LFA gibi bir otomobil için fiyat çok da önemli değildir. Çünkü bu bir teknoloji festivali gibi. Çığlık atan, güven veren, lastiklerini zorlayan bu otomobil, endüstrinin nereye gittiğini gösteriyor. Örnek vermek gerekirse, bu araç bir koleksiyoncunun iklim kontrollü garajına ait bir parça. Bu satın alacağınız ve gidip kullanacağınız bir otomobil değil. Eğer öyle yaparsanız, zaman zaman bunun sinir bozucu olduğunu görürsünüz.Çünkü her ne kadar muazzam detaylara sahip olsa da ve mühendislik psikopatları tarafından tasarlanmış olsa da, bazı küçük problemleri var. Bunlar da yaptığım bir kısa yolculukta ortaya çıktı.
Giderek ağırbaşlı hale gelen BBC’nin haber ekibi, otomobil gazetecilerinin evde kalmalarını ve “kesinlikle gerekli olmadıkça” seyahate çıkmamalarını tavsiye ediyor. Ama bu gerekliydi. Bir öğle yemeği yemek istiyordum. Ayrıca güzel de bir gündü. Havada tek bir bulut yoktu ve yerde ise az miktarda karın parıldadığını görüyordum.Ben de LFA’nın içine atladım ve 10 dakika sonra boyun kaslarım tutuldu, akciğerim patladı ve bağırsaklarım birbirine karıştı; emniyet kemerine çaresizce tutunmaya çalıştım. Bundan 10 dakika sonra da etrafımda birkaç kez döndükten sonra yönümü şaşırdım; neyse ki sonra doğru yönü bulabildim. Aslında bir yere gitmiyordum çünkü yarışlardan ilham alınarak yapılan lastikleri buzlu asfaltta ciddi anlamda sorun yaşıyordu.
Sonra emniyet kemerini çıkardım, biraz kürekle uğraştım ve bolca saydırdım. Bundan 10 dakika sonra yeniden aracın içerisine geçtim, tüm bu çabaların ardından çok acıkmıştım ve öğle yemeğini iple çekiyordum. Yine bir on dakika sonra emniyet kemerini tekrar çıkarmıştım ve yoldan çıktım.Susuzluğumu gidermek için kapı cebinde bulunan rahatlatıcı gazlı içeceğe uzandım ve bir yudum içtim. Sonra birden bardaklık olmadığını fark ettim. Dünyanın sonu değildi çünkü Lexus, Zippo çakmaklarının yakıt deposundan tam yüzde yedi oranında daha küçük bir depoya sahipti.O nedenle aracın burnunu bir benzin istasyonuna doğru çevirdim. Emniyet kemerini çözdüm, lezzetli içeceğimi genelde ağzına kadar dolu olan çöp kutularından birine attım, 0.3 litre V-Power yakıtla depoyu doldurdum, yeniden araca bindim ve emniyet kemerimi taktığımda bir 10 dakika daha geçmişti. Alçak burnunu bir kez daha yola soktum ve bir kez daha yoldan çıktım.
Çılgın bir şekilde zigzag çiziyordum. Çok garipti. Yorkshire’da yazın tam da bu aracı kullanmıştım ve düz bir çizgide tutabiliyordum. Acaba o zamandan bu yana biri aracın ayarlarıyla mı oynamıştı? Lastikler mi? Kamber mi? Sonuç olarak yolda tüm olukları izliyordu ve direksiyon sözüme hiç itaat etmiyordu.Bu sorundan aklımı almak için harika Mark Levinson müzik sistemini açtım ve dijital radyoyu seçtim. Ama çalışmıyordu. Sonra bir kez daha yakıt alma zamanı geldi.